Sünnetin değişik yönleriyle ilgili geçmişte İslâm aleminde çok sayıda çalışma yapılmış, değerli eserler ortaya konmuştur. Yaklaşık bir iki asırdır İslâm dünyasının yanında Batı dünyasında da bu konuda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalarda sünnetin değişik yönleri üzerinde durulmuş, onun nasıl anlaşıldığı veya anlaşılması gerektiği incelenmiş veya tarihî bazı hususlar tesbit edilmeye gayret edilmiştir. Bazı çalışmalarda da Müslümanların sünnet anlayışlarında birtakım yanlışlıkların bulunduğu ileri

Âlem-i bâlâ-yı aşka per-güşâ olmak için Dâhil-i meydân olup tennûre aç pervâza gel! Hestî-i mevhûmunu yakmak dilersen aşk ile Matbah-ı Mollâya gir kânûn-i Ateşbâza gel! Tâhirül-Mevlevî

Güzel ve iyi yüz, kötü huyla birlikte olursa bir kalp akça bile etmez. Testinin şekliyle ne vakte kadar oyalanıp duracaksın? Testinin görüntüsünden geç, ırmağa, suya yürü. Şeklini gördün ama manâdan gafilsin. Akıllıysan sedeften bir inci seç, çıkar. (Mesnevi, c. II, beyit: 843-1015) Fikir ona derler ki, bir yol açsın, yol ona derler ki, bir gerçeğe ulaşsın. Sultan ona derler ki, kendiliğinden sultan olsun, hazinelerle askerlerle değil... (c. II, beyit: 3176 vd.) ...

Kuranda da belirtildiği gibi yüce Allah, asırlar boyunca peygamberler göndermiş, insanları onlar aracılığıyla gerçeği benimseyip yaşamaya çağırmıştır. Kendilerine peygamber gelmemiş hiçbir topluluk ve ümmet bulunmadığı Kuranda şöyle dile getirilmektedir: (Geçmiş) her ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı peygamber bulunagelmiştir (Fatır 35/24), Allaha and olsun ki biz senden önceki ümmetlere de peygamberler göndermişizdir... (Nahl 16/63)

17-18 Kasım 2007 tarihinde, Üsküdar Altunizade Kültür Merkezinde Bir Sosyal Güvenlik Kurumu Olarak Kurân ve Sünnette Zekât konusu, halka açık bir toplantıda tartışılmış ve Zekâtın Kurân-ı Kerimdeki kavramsal çerçevesi çizilmiş, Çağdaş bir uygulama örneği olarak Malezya Zekât Sandığı incelenmiş, İslâm Kalkınma Bankası Zekât Şubesi tanıtılmış, para sistemi ve zekât, zekât ve nisab, nisab ve para ara başlıklarıyla Zekât ve Gelir Dağılımı konusu ele alınmış, İslâmda sosyal güvenliği sağlayan müesseselerden zekâ

Kurân ilk muhatap kitlenin örf-âdet, gelenek sosyal ve kültürel olgularını dikkate almak suretiyle onlara hitap etmiştir. Durum böyle olmakla birlikte Kurân İlâhî mesajını, benzer pekçok ögeleri bünyesinde taşıdığı için tarihin her döneminde başka zaman ve mekânlara taşıyabilmektedir. Çünkü Kurân bu tarihîliği yanında evrensel bir tabiata da sahiptir. Onun evrenselliğini yani çağlar üstü niteliğini doğru okuyabilmek için hitabını kuşatan Arabî unsurları doğru tahlil etmek gerekmektedir. Bu da başlangıç olar

Nasıl ki Kurân-ı Kerîm tek bir kitapta toplanmış ise, sünnetin en önemli malzemesini büyük ölçüde ihtivâ eden Kütüb-ü Sittenin de tek bir kitapta toplanması, tekrarlardan arındırılması, şüphesiz güzel ve faydalı bir düşüncedir.İbnul-Esîr, Câmiul-Usûl min Ehâdîsir-Rasûl (veya fî Ehâdîsir-Rasûl) adlı kıymetli eseriyle, bu güzel düşünceyi kuvveden fiile çıkarmıştır. İbnul-Esîr, Kütüb-ü Sittenin tamamını bir araya getirmeyi başarmış ve bu hizmetiyle tarihte haklı bir şöhret kazanmıştır. Bu eser Buharî,Müslim, M

İslam mimarîsini sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek, kavrayabilmek için, bu mimarînin kaynaklarını ve tarihî gelişim seyrini iyi bilmek ve iyi kavramak gerekir. Ancak itiraf edelim ki, dünya ölçeğinde İslam mima-rîsinin kaynakları konusunda yapılmış kapsamlı, doyurucu çalışmalar yeterli değildir ve ne yazık ki büyük bir kısmı Batılılar tarafından gerçekleştirilmiş bu çalışmalardan bazılarında da bir takım ön yargılar hissedilmektedir. Bu bağlamda İslam dünyasına baktı-ğımızda ise durum oldukça acı ve d

İnsan ve ölüm. Doğum ve ölüm, yeryüzün-deki her canlı için değişmez, evrensel bir gerçek, varoluşun temel şartıdır. İnsanların başına gelen en belirleyici, en eşitlikçi, en kaçınılmaz ve en nihai gerçektir ölüm. Ölüm tüm insanlar için gerçekleşmesi en muhtemel olan şeydir. Var olmak sürekli ölümlü olmaktır, ölüme aday olmaktır, ölümle iç içe olmaktır, ölüme mahkûm olmaktır ve hatta ölümde olmaktır. Doğum ve ölümün dışında her şey insan için bir seçim konusudur, en azından insana bir direnme, davranma hakkı

“...Beni Yenikapı Mevlevihânesi’ne götürüp Merhum Şeyh Celâleddin Efendi Hazretleri’nden sikke giydirtti ve mürşid-i müşârünileyhe biat ettirdi. Vâkıa, daha evvel Hoca merhum abd-i âcize telkîn-i zikr etmişti; lakin, tarîkaten biat vermemişti. Mâlûm-ı âlinizdir ki, tarîkatte biat, onu veren şeyh ile alan derviş arasında yek-diğerini dervişliğe ve şeyhliğe kabul etmiş olduk-larına dair el ele tutuşmak sûretiyle yapılan bir muâhede demektir ki, mürit, ancak bu taahhüdden sonra o şeyhin dervişi olur. Hoca Merh

“Canlılar içinde kendi kendini terbiye edebilen yegâne varlık insandır. Okuyan, yazan, düşünen ve türlü alanlarda incelemeler yapabilen varlık da yine insandır. Bu özellikler insana mahsus olduğu gibi şuurlu olarak ibadet yapmak da insana mahsustur. Bilgi edinme ve eğitim gibi ibadet de hayat boyu devam etmektedir. “Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr 15/99) emri ile Peygamberimizin “ey Rabbim ilmimi arttır” şeklindeki duası, ilim ve ibadette ilerlememiz gerektiğini göstermektedir. Kur’an-ı Kerim

Bilindiği üzere aile eşler tarafından kurulur ve çocukların dünyaya gelmesiyle, atılan bu temel ilk meyvelerini vermiş, olgunluk basamaklarını tırmanmaya başlamış olur. Bu anlamda her bir aile, anne-baba ve çocuklarından oluşan bir mutluluk halkasıdır. Bu halkaların birbirine eklenmesiyle millet oluşur. Uzun zamandan beri ana-baba ve evlât hakları ile görevleri üzerine, herkesin kolaylıkla okuyup anlayabileceği derli-toplu bir eser meydana getirmeyi arzuluyordum. Nihayet böyle bir kitapta iman, ahlâk, ailen

Milli güçlerimizin ve devletin sağlam temellerinin, sorumluluk bilinciyle yetişmiş yüksek karakterli gençlerin omuzları üzerinde yükselmesi, Türk devleti ve milletinin geleceği ve çağdaşlaşmaktaki gayretinin itici gücü olacaktır. Dinine, milli kültür ve gelene-klerine bağlı ancak ileri medeniyeti hedefleyen gençler, milletimizi ve devletimizi geleceğin çağdaş dünyasına taşıyabilecektir. Böyle bir gençliğin önünü açmak ve desteklemek herkesin görevi olmalıdır. Bir neslin temeli ise, akrabalarıyla kaynaşmış a

Günümüz dünyasında, çevre kirliliği sorunu büyük bir önem arzetmeye başladı. Bunun en önemli sebeplerinden biri, şehirleşme ve kentin yoğun yaşamıdır. Bu yaşam biçiminde çevreyi daha dikkatli kullanmak zorunda olduğumuz gerçeği de ortada. Bu sebeple, çevre kirliliği sorunları ve tüm doğayı koruma ve doğal dengenin bozulmadan devamı meselesi herkesin ortak meselesi haline geldi. Meseleye islami açıdan bakmak ve dinimizin bu konudaki emir, yasak ve tavsiyelerini öğrenmek, çözüme yardımcı olur diye düşündük ve

Anlama ve yorumlama insani bir etkinliktir. Evrende maddi ve manevi her olgu ancak insan tarafından anlaşılıp yorumlanabilir. Dolayısıyla anlama ve yorumlama insanın olgu ve olaylarla ilgili duygu, düşünce ve kanaatlerini ifade etmektedir. İnsan, duyan, düşünen, anlayan ve yorumlayan bir özelliğe sahiptir. İnsanın bu özelliği olgu ve olaylarla ilişkilerinde de kendini göstermektedir. Dini hayat, süreç çerçevesinde yaşanan bir hayattır. Bu hayat, sosyal bilimciler tarafından ancak anlaşılmaya çalışılır. Söz

Kendimizi tanımak, içimizdeki fırtınaların sebeplerini anlamak, davranışlarımızın kaynağını keşfetmek, hayatın sırlarını bilmek ve kendi değerlerimizi öğrenmekle olur. Elinizdeki bu kitap, bize bizi yüce kitabımız Kur´an´ın değerlendirmeleriyle anlatmakta, kendi kendimize cevabını bulamadığımız sorularımızın cevaplarını vermektedir. Tarih ve günümüz toplumlarının davranış biçimlerini, olumlu ve olumsuz oluşunun kaynaklarını, insanın Allah katındaki değerini, kainatta kendisine biçilen görevleri bir çırpıd

Çok veciz bir değerlendirmeyle doğu-batının en temel farkı; doğu, suje/insan merkezli bir medeniyettir, batı da, obje eşya merkezli bir toplumdur. Doğunun değer-ler sistemi insan eksenli gelişirken, batı merkeze nesneyi oturtmuştur. Bu perspektif birine insanı üretme misyonu yüklerken, diğeri bütün enerjisini eşyayı üretme yolunda tüketmiştir. Bir medeniyet projesinin en temel unsuru “elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği” duyarlı, misyonu, vizyonu ve aksiyonu belirlenmiş erdemli bir insandır. Bu fe

Bu kitâb-ı şerîfin tasnîfine ve bu mecmûa-i latîfenin te’lîfine sebeb odur ki, bu fakîr-i Mevlevî, ya’nî Şeyh Rüsûhuddîn İsmâil b. Ahmed el-Ankaravî ne zaman ki, irşâd-ı fukarâ ve ahbâb ile me’mûr oldum; “me’mûr ma’zûr-dur” sözü gereğince mümkün olduğu kadar onların irşâd ve terbiyesine himmetimi masrûf ve mahsûr kıldım. Gördüm ki, genelde hey’etimizde, şekil ve sûretimizde olan fukarâ, Mevlânâ hazretlerinin gitmiş olduğu yüce yola muhâlif gitmiş ve tarîka-i Mevleviyye onu zannetmiş, her biri o hazretin müb

Türkiye’de camiler, sık sık gündem konusu olan ve çeşitli yönleriyle gündemdeki yerini uzun yıllar koruyan en önemli toplumsal değerlerden birisidir. Hem varlıkları, hem de fonksiyonları itibariyle ülkemizde camiler, sadece dinî konularla ilgili olarak değil, sosyal, ekonomik, hatta siyasi ve daha başka hususlarla da ilişkilendirilerek tartışma konusu yapılmaktadır. Her birinin doğru ya da yanlış, haklı veya haksız yönlerinin bulunduğunu söylemek mümkün olan bu tartışmaların, doğru bir zeminde yapılabilmesi